1. Hiçbirimizin hayatı sosyal medyada göstermeye çalıştığımız kadar enteresan ya da eğlenceli değil...
2. Kendimize "Her mesajı da anında görüyor işsiz..." dedirtmemek için mesajlara geç bakıyoruz...
Burada olay mavi tik işaretini karşı tarafa mümkün olduğu kadar geç göstermek... İşimiz gücümüz var kardeşim, sizinle mi uğraşıp durucaz...
3. İş yerindeyken uğraşmak istemediğimiz bir konuyla ilgili arandığımızda ya da mesaj aldığımızda "Toplantıdayım." diyoruz...
İnsanın aklında tabii çok ciddi şeyler canlanıyor toplantıdayım denince. Hatta içimizden, "Helal olsun adama bak, toplantıda bile bir yolunu bulup cevap veriyor..." gibi bir psikolojiye giriyoruz ama değil yani. O zannettiğinle alakası yok...
4. İnternet üzerinden saatlerce araştırıp öğrendiğimiz şeyleri kendimiz yaşamış gibi etrafa anlatıyoruz...
İnternet gerçekliğin yerini öylesine aldı ki artık bunu yapan, yaptığının farkında bile değil. Amaç "Aman eskiden ne de iyiydi." demek değil de, yapmış gibi anlatmayalım şunları artık kardeşim...
5. Sorsalar, "Türk dizileri neymiş ağbi..." deyip, anneanne ya da babaanne evine gittiğimizde saatlerce kilitleniyoruz...
"Ya oğlum benimki dalgasına işte, sen bilmiyor musun..." filan diye kurtarmaya çalışmayalım. İzleniyor mu, izleniyor. Bitti.
6. Lafa gelince hepimiz seksin kitabını yazmış, 26 dile çevirtmişiz...
Bir konu var ki, istisnasız hepimiz ustayız. Ne güzel değil mi... Az rastlanır bizim gibi sevişenine...
7. Kendimizi dışarıya çok meşgulmüşüz, başımızı kaşıyacak vaktimiz yokmuş gibi gösteriyoruz...
"Ağbi çok koptuk ya haftaya mutlaka araşalım da bir şeyler ayarlayalım..." denir fakat iki taraf da hiçbir zaman aramaz. Nedir efendim evde bir sezon dizi izlenir, oyuna kitlenilir, bütün gün yatarak geçer ama o arkadaş aranıp da egodan ödün verilmez... "Zaten ne konuşucaz ki ağbi o kadar zaman geçmiş aradan..."
8. Karizmatik görüneceğimizi düşünerek, geçmişte çok yoğun ve acı bir takım aşk ilişkileri yaşamış ve atlatamamış triplerine giriyoruz...
"Yok ağbi, o bir daha olmaz..." gibi pişmanlık cümleleri ve kesif bir kaybetmişlik hissiyle birlikte servis edilen bu persona, günümüzde çok sık olarak görülmekte ve "Ben çok duygusalım ama millet çok riyakar...", "Ben sevdim mi çok severim o yüzden de çok acı çekerim..." gibi alt metinlerle süslenmektedir. Bunu etkileyici bulup aşık olanı yok mudur? Tabii ki vardır... Olmasa yapmazdık zaten...
9. Anlattıklarımıza bakılırsa, hiçbirimizin etrafı arkadaştan geçilmiyor...
"Geçen gün Semih'leydik, ondan önceki gün Pınar'laydık..." cümleleri hiç kimsenin ağzından eksik olmuyorsa da, bu arkadaşlarla tanışanımız da henüz yok sevgili dostlar. Halbuki %99'umuzun sahip olduğu arkadaş sayısı bir elin parmaklarını geçmez... Söz konusu gerçek arkadaşlarsa tabii...
10. Buluşmalara bazen bilerek bir parça geç gidiyor, elimizde olmayan sebeplerden kaynaklanmış gibi davranıyoruz...
"Ağbi bir arkadaşın doğum günü vardı da bugün; gitmemek olmazdı şimdi, beni görmek isterdi..." en yaygın bahanelerindendir bu sanatın...
11. Çok önemli (!) insanlarla çok yakın bağlarımız varmış gibi hikayeler anlatmayı nedense çok seviyoruz...
"Ha Haluk Bilginer mi? Bizim Selçuk'un dayısının kankası o, çok kıyak herif, bir tanısan..." cümlesi ve ardından günlük ego tatmini ihtiyacının karşılanmasının verdiği rahatlama ve keyif hissi...
12. "Ben orada ona ne diyeceğimi bilirdim de, insanlık bizde kalsın abi, ne uğraşıcam..." diyerek kendi zayıflıklarımızı örtmeye çalışıyoruz...
Ne var yani bir kez de kaybeden, haksız çıkan, altta kalan sen olsan? Hep mi üstün çıkmak zorundayız? Hep mi mükemmeliz? Olabilir yani, bir tartışmada haksız çıkabilirsin, söyleyecek cevabın olmayabilir... Takılmayalım bunlara çok fazla sevgili dostlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder